TESBİH TARİHÇESİ


           
Dini anlamı ve işlevini bir yana koyarak, tesbihi bir ipe dizilmiş boncuk taneleri olarak düşünürsek tesbih tarihinin çok eskilere dayandığını söylemek hiç de zor değildir. Çünkü süs eşyası olarak kullanılan kolye tanesi ile tesbih tanesi arasında şeklen hiçbir fark yoktur. Hatta tesbihin şekil olarak kolye tanelerinden esinlenilerek yapılmış olabileceği de iddia edilebilir (Nuhoğlu 1995: 10).

           İnsanlık tarihinde ipe dizilmiş boncuklar,dua saymak amacıyla kullanılmaya başlanmadan önce avda şans getirmesi,savaşta düşmandan, barışta hastalıktan korunmak için muska, tılsım ya danazarlık niyetiyle kullanılmıştır (Gürsoy 2006: 15).

           Antik medeniyetler-den Hitit, Urartu, Fenike, Roma ve Bizans dönemlerinde seramik ve cam boncuklu kolye tanelerinden tesbihler yapılmıştır. (Sarıcı 2013: 8).
           
           İlk tesbih formunun nerede ve nasıl ortaya çıktığına dair bir soru sorulduğunda akla gelen ilk şey, tesbih yapımında en çok kullanılan ”kalıcı”maddenin “cam” olduğudur ve hemen sonra, günümüzden yaklaşık 4500yıl önce camın ilk bulunduğu yer İran topraklarıdır. Çünkü araştırmalar,camdan yapılma ilk eşyanın tesbih olduğunu kaydetmektedirler. Yine araştırmalara göre; Ortadoğu’da yaygınlaşan tesbih işçiliği, daha çok bugünkü Suriye, İsrail ve Lübnan civarında yoğundu. İlkel yapım teknikleriyle cam tesbihler o dönemlerde birkaç işlem sonucu üretiliyordu ki, bu tekniklerin bir kısmı günümüze ulaşamamıştır (Sarıcı 2008: 189).
        
           Çeşitli amaçlar için kullanılmak üzere ipe dizilmiş taneler olarak günün birinde, neolitik çağların mağara resimleriyle yaşıt bir tesbih fosili bulunması sürpriz olarak karşılanmayacaktır denilebilir. İnsanoğlunun ilk atalarının kavla çakmak taşını vuruşturup ateş yakabildikleri, esnek dallardan,kumla bağından yay ok, taşlardan el kaması, hayvan derisinden giysi ve ça-rık yapabildikleri çağlarda, doğal taneleri keten elyafından, yünden iplere dizip eşlerinin boyunlarına taktıklarını düşünmemize engel yoktur.Sadece İslamiyette değil  Hıristiyanlık, Musevilik, Budizm gibi inanç sistemlerinde, ibadet sırasında okunan duaları saymak için değişik sayılarda tanelerden oluşan tesbihler kullanılmaktadır. Ancak insanın kut-
sal olan ile kurduğu bağlantının bir aracı olarak tesbihin ortaya çıkışına dair ise kesin bir tarih verilememektedir.

            Bilinen, tesbihin bu anlamda ilk defa Hindular’da görülmüş olduğudur. “Tesbihi Tanrı’ya gönderdiği  duaları saymak amacıyla ilk kullananlar Hindular’dır. Sonra Budizm ile bu alışkanlık Doğu’ya, İslamiyetle Ortadoğu’ya, Katolik Mezhebiyle de Avrupa’ya yayılmıştır” (Gürsoy 2006: 15). 
  
           Başka kaynaklar da tesbihinkaynağı konusunda aynı bilgiye işaret etmektedir.Tesbihin de Hint medeniyetinden Batı Asya’ya geldiği ifade edilmektedir (Mez 2000: 318).

           İnsanlık tarihindeki geçmişine baktığımızda ilk kullanım alanı olarak Hint medeniyei başlangıç olarak kabul edilmektedir.Tesbihin M.Ö.2500’lerden itibaren kullanıldığı ve sanksritçe “japa-mala”olarak anılmıştır ki “japa” “sürekli tekrarlanan dua”, “mala” ise “güllerden oluşan çelenk” anlamındadır. “Fısıltı dizi taneleri” olarak çevrilebilecek terim ile anılmıştır (Kasten 2011: 11).

           O dönemlerde tesbih çoğunlukla tohumlardan yapılırdı ve boyuna asılarak taşınırdı (Winston 2008:5).Brahmanların inziva sırasında uzun dualar ettikleri, ilahi isimlerle güneşin zikri için yapılan duaları şaşırmamak amacıyla tesbih kullandıkları bilinmektedir. Hinduizmdeki tesbihler, sayısı kutsal olan ve Brahman’ın adının sayısına karşılık gelen 108 taneden oluşmaktaydı. Daha sonra Hindistan’da doğan Budizm, Sih gibi dinlerde de aynı sayı kullanılmıştır (Wisnton 2008:5).

             Budizm’de de tesbih kutsal sayılmıştır. Budistler, Hinduizm’den almış oldukları tesbihin yaşadıkları çevrelerde yayılmasına neden olmuşlardır.Budizm Asya’ya doğru yayıldıkça tesbih kullanımı da Orta Asya, Çin,Hindi Çin ve Japonya’ya kadar yayılım göstermiş ve kimi zaman 108 sayısının bölünmesi ile 44 ve 27 tanelik tesbihler yapılmıştır (Wiley-Shannon2002:6).

             Çin’de kimi zaman tesbih “shu zhu” yani “sayma taneleri” olarak anılmıştır (Kasten 2011: 11). Malzeme olarak da çeşitlenme başlamış ve tohumlar dışında yarı değerli taşlar, ağaçlar, kehribar ve kemikler kullanılmıştır (Wiley-Shannon 2002:6). Budhistler tesbihi Buda’nın gerçeksözleri olarak kabul edilen “Om Mani Padme Hum”, “Lotusun Kalbinin Mücevheri” anlamına gelen kelimenin tekrarında kullanmaktadırlar (Wis-ton 2008:6).   
 
             Çin ise tesbihle, Budizm’in milattan sonra 1.yüzyılda Çin’e girmesiyle tanışmıştır. Çinli Budistler “O Mani Padni Om
” duasını, tesbihleri-nin her tanesiyle tekrar ederek dünyevi hayattan uzaklaşıp uhrevi hayatın cennetinde sonsuzluğa erişeceklerine inanmışlardır. Çin’de tesbih hala biribadet aracı olarak kullanılmakla birlikte zaman içinde daha çok bir statü sembolü haline gelmiştir (Gürsoy 2006: 19-20).

              Hinduizm’de bu obje milattan sonra 8.yüzyılda kullanılmaya başlanmıştır. Sanskrtit dilinde tesbih ‘mala’ olarak geçer. Anlamı ise ‘bahçe’, ‘çiçek demeti’, ‘boncuk’, ‘gerdanlık’, ‘çelenk’ anlamlarına gelmiştir. Şiva için yapılan Hindu ayinlerinde 108 taneli ve sırıma geçirilmiş halde olan koyu kahverengi ve büyük taneli “Şiva’nın Gözü” anlamına gelen tesbih çekilir. Bu tesbihi oluşturan tanelerkutsal “rudraskha”(Elaocarpus ganitrus) ağacından yapılmıştır. Bu ağaçtan 32’den 108’e kadar çeşitli sayılarda taneleri olan tesbihler yapılmıştır. Aynı zamanda bu ağacın tohumunun beyni kontrol etme gücü olduğuna inanılır (Gürsoy 2006:16).

              Dünyanın hemen hemen dört bir köşesine dağılmış bulanan Musevilerde ise tesbih, daha çok koyu dindar Museviler tarafından kullanılmakta olup Müslüman toplumlardaki kadar yaygın bir kullanım söz konusu ol-mamıştır.

             Hıristiyan dünyasında ise tesbih, 3.yüzyılda yalnızca manastırlarda olmak kaydıyla keşişlerin kıyafetlerinin vazgeçilmez bir parçası halinde iken,şimdiki anlayışa uygun olarak kullanılan tesbih parçaları ilk olarak 659 yılında ölmüş olan Nivelles’li Gertrude’un mezarında bulunmuştur (Gürsoy2006: 41).

             Özellikle Katolikler tek başlarına ya da topluca ibadet ederlerken sık sık tesbih kullanmışlardır. Hattâ tesbih çekerek okunan dualar arasında en yaygın olanı “Kutsal Bakire Meryem” duasıdır. Ortodokslarda ise dua sırasında tesbih çekme uygulamasına neredeyse sadece manastırlarda rastlanmaktadır (Hakgüden 1998: 141).

            Hıristiyanlıkta tesbih çekme geleneğinin M.S. 3.yüzyılda doğulu keşişler arasında oldukça yaygın olmasını dayanak alan Lecomte “tesbihin kolyeden ilhamla yapılmış olduğuna dikkat çekmiş ve tesbihin mucidininde 11. Yüzyılda Pierre L’Ermite olduğunu belirtmiştir. 11.yüzyılda ilk olarak kullanılmış olduğundan bahseder” (Pretextat 1977: 201). Ancak M.Ö.800’lerde Hinduların 108 taneli tesbih kullandıkları konusunda kaynaklar hemfikir oluşu, bu zorlama yorumu yanlışlamaktadır.Günümüzde Batılılar tesbihe değişik adlar vermişlerdir. Örneğin; İngilizler “prayer beads” (dua boncukları), Almanlar ise “Rosenkranz” (Gül Çelengi) olarak adlandırmıştır. (Erkiletlioğlu 1998: 9-10).

             Sonuç olarak tesbih dinler arası bir sembol olarak karşımıza çıkmaktadır (Reyhan 1942:7). Osmanlı arşivlerinde de tesbihin sadece Müslüman tebaa tarafından kullanılan bir obje olmadığına dair bilgiler bulunmaktadır.

             Hangi kültür-de olursa olsun tesbih, “ Tanrı’ya yakarış için ipe dizilen taneciklerle, ilan-ıaşk edilen güzelin boynuna takılan boncuk dizileri; tesbihin yeterince aydınlatılmamış tarihini, inançla sevginin en eski simgelerinin başına taşır(Sakaoğlu 2010: 17).

             Tesbih ve saire gibi Musevi su?lerin esna-yı ibadette kullandıkları eşya komisyonculuğuyla iştigal etmekte olan Philipp Salem nam şahsın İngilizler tarafından müsadere edilen malları hakkında1920 tarihli belgeden edinilen bilgiye göre Osmanlıda tesbihin sadece müslüman teba tarafından kullanılmadığı anlaşılmaktadır Tarih :14//1920 (Miladi) 


 

PlatinMarket® E-Ticaret Sistemi İle Hazırlanmıştır.